Hakkında
Babamızın, Yeditepe Fatih dergisine vermiş olduğu röportajdan alıntı yaparak kendi ağzından hayat hikayesi…
Rahmetle anıyoruz... Terzi Yakup KARAER
Terzilik mesleğindeki hikayeniz nasıl başladı?
1944 senesinde İstanbul’da doğdum. İlkokul ve ortaokulu Karasu’da okudum. Sakarya Nehri’ni salla karşıya geçerek 7 kilometre sabah akşam yürüme mesafesinde okula gittim geldim. Orada gideceğimiz bir lise yoktu. Yakın arkadaşım olan Habil Küçük ile İstanbul’da Kuleli Askeri Lisesi’nde sınava girdik. İkimiz de sınavı kazandık. Babam o sıra İzmir’de gemide seferdeydi. Askeri liseye gitmemi istemediği için o okula gidemedim; kaptan olmamı çok istiyordu ama olmadı.
O sırada ağabeyim terzi dükkânı açmıştı. Ben de ağabeyime yardım etmek amacıyla terzilik mesleğine başladım. İlk dükkânı Karasu’da açtı. 1967’ye kadar oradaydık. Ağabeyim askere gidince dükkân bana kaldı ve terzilik yapmaya başladım. Belli öğrendiklerim vardı ama usta değildim. Bir arkadaşım vardı, ona bir ceket dikmiştim. Kendi kendime ne kadar güzel diktim diyordum; bu kadar kısa zamanda güzel yaptığımı düşünüyordum. Aradan 20 sene geçmiş, arkadaşım komiser olmuş; o ceketi gördüm üzerinde. Benim diktiğim ceketi hâlâ giydiği için çok mutlu olmuştum.
Siz ve ağabeyiniz dışında ailenizde terzilik mesleğini yapan var mı?
Ailece terzilik yeteneğimiz var. Ablam ve kız kardeşim de dikiş dikmeyi bilir. Onların da terziliği var. İki kızım var onlar da bu meslekle ilgili bölümlerde çalışıyorlar; biri modelist diğeri stilist.
İstanbul’a ne zaman geri döndünüz?
Askerliğim bittikten sonra İstanbul’a geldik. Balat’ta terzi dükkânı açtık. O zaman küçük bir dükkân bulmak dahi çok zordu. Hava parası vererek açtım o dükkânı. Aynı zamanda usta gemici belgem de olduğu için babama gemide yardım ediyordum. Ağabeyim ve babam arasında joker eleman gibi çalışıyordum. Evlenmiştim, 3 çocuğum vardı. Aldığım parayı babama verirdim. Hürriyetime kavuşmam babam hastalandıktan sonra oldu; evi ben çekip çevirmeye başladım.
Fatih’te terzilik hayatınız nasıl devam etti?
1980’de Balat solcuların kurtarılmış bölgesiydi. Annem bizi dükkâna gönderirken arkamızdan dua ederdi. Okur üfler öyle gönderirdi. Çünkü bizim dükkâna sağcılar da solcular da gelirdi. İki tarafın da önemli isimleri gelir giderdi. Karambole gideriz diye annem endişe ederdi. O civarda çok terzi vardı. Hilmi Sakarya yanı başımızda vuruldu. Çok karışıktı o zamanlar. Sonra babam dedi ki; “Siz biraz Fatih tarafına yakın bir yere dükkânı taşıyın.” 1980’de ihtilal olduktan sonra taşındık, sonra Yavuzselim’e geldik.
Usta bir terzi olmanız ne kadar sürdü?
Aralıksız 20-25 yıl çalıştım, öyle terzi ustası olabildim. Şimdi kalıpla kesip terzilik yapıyorlar. Ben prova alarak yapıyorum. Yani eşyanın tabiatına uygun şeyi dikiyorum. Kadın terziliği de yaptım. Hikmet Mercan kursunu da birincilikle bitirdim. Usta olmak insanın ömrünü alıyor, belli bir süresi yok. Hâlâ öğrenmeye devam ediyorum.
Şimdi tek başıma bir fabrikayım. Bu terziliği öğrenmek için, güzel bir elbise dikebilmek için en az 20 sene çalışıyorsun. Bütün işleri sen yapıyorsun. Konfeksiyon atölyesinde bir kişi sadece fermuar takıyor, diğeri sadece cep yapıyor. Koskoca konfeksiyon üretim yapan bir kurumda birçok kişi birlikte bir tane elbise dikebilir. Ama ben tek başıma hepsini yapabiliyorum. Tabii orada seri üretim var, hızlı olmaları gerekiyor. Bir sanatkâr tek kişilik bir fabrika gibidir benim gözümde.
Her terzinin kendi metotları var mıdır?
Ölçü alırken dikkat edilmesi gereken şeyler var, öncelikle müşterinin isteği çok önemlidir. Müşteriyi iyice dinlerim ne istediğini anlamaya çalışırım. Paçasını, dizini nasıl istiyor, bunları not ederim. Vücudunda nasıl durmasını istiyorsa o şekilde hazırlarım. Eskiden kumaşlar da terzi dükkânlarında satılırdı. Böyle terzilere ‘tüccar terzi’ denirdi. Şimdi müşteri kendi kumaşını beraberinde getiriyor.
Kumaş seçimi ve kıyafet modeli belirlendikten sonra ölçü alıp, kişiye göre kalıp çıkarırım. Standart kalıplar yerine kişinin kendi ölçülerinde çıkardığım kalıpları kullanmayı tercih ederim. Terzilikte önemli olan provadır. Mesela adam hiç kesmesini bilmez, cekete benzeyen bir şey keser. Ondan sonra prova yaparken onu ayarlayabilir. Usta terzi bunu yapabilir. Provadan sonra rigola vardır. O da çok önemli bir aşamadır. Rigola dikiş yapacağın yerlerin çizimlerini yapmak demektir.
İlk diktiğiniz kıyafet neydi?
Çocukluk arkadaşıma diktiğim ceket.
Terzilik mesleğinin dezavantajları nelerdir?
Omurilik yamuluyor, kamburluk oluşuyor. Akşama kadar baş önde çalışınca boyun ve gözler yoruluyor. Dikkat etmek lazım. İnsan kendisine hoyrat davranmamalı. Şimdiye kadar çok büyük sıkıntım olmadı çok şükür.
Fatih kadim bir yerleşim olduğu için dünden bugüne ulaşan zanaatların halen önemli ölçüde yaşadığı bir ilçe. Mesleği sürdüren başka terziler var mı?
Fatih’te çok terzi var. Önceden çok daha fazlaydı. Arkadaşlarımız dükkânlarını kapattı. Ama önceden iş yetiştiremezdik. Herkes kıyafetlerini terzilerde diktirirdi. Ağabeyimle beraber çalışırken bayramlarda çok yoğun olurduk. Herkes arifeden tatil yaparken biz sabahlara kadar iş yetiştirmeye çalışırdık. Bayram öncesinde de herkes sabah işe giderken biz eve uyumaya giderdik. Şimdi o kadar değil tabii.
1980’lerde Fatih’te insanlar nasıl giyiniyorlardı, nasıl bir moda vardı?
İlk zamanlar paçalar 30 santimetre olurdu. İspanyol paça deniyor. Dizlerden dar, paçalar bol bir modeldi. Kumaşın yettiği kadar geniş paça isterlerdi. Mahallede köşeyi ilk paçalar dönerdi. Sonra paçalar daralmaya başladı. 1985 seneleri pileli pantolonlar çıktı. 4-5 pileli pantolon dikmeye başladık. Kadınlara pardösü veya döpiyes dikerdim. Kadın ceketleri çok bol modaydı. Üstlerine oturan modellerden ziyade biraz şimdiki büyük beden görünümlü ceketler gibi diktirirlerdi. Ama neden bu modeller moda oluyor biliyor musun? Çünkü bol kesim modelleri konfeksiyonda yapmak çok kolay. Elbise üstüne oturmadığı zaman hata göstermez. O yüzden kadınlar moda diye erkek ceketlerini giymiş gibi geziyorlar.
Günümüz kıyafet modellerini nasıl buluyorsunuz?
İnsanlar iletişime geçmeden önce ilk kıyafet seçimlerimize göre bizi tanırlar. O yüzden kıyafet önemlidir. İnsanın özen göstermesi gerekir. Şimdiki kıyafetler çok güzel, çok seçenek var. Mesela bazılarına bakıyorum çok zevksiz. Vücut tipine uygun giyinmek önemlidir. Elbise tek başına bir şey ifade etmez. Onu taşıyan kişiye ve vücut proporsiyonuna uygun olmalıdır. Geçenlerde dikkatimi çekti, bir TV spikerinin ceketi üzerine tam oturmuyordu. Koltuğa oturduğu zaman enseden ceket bozuluyordu. Ama son günlerde baktım giydiği ceketler güzel olmuş, sanırım terzide provalı yaptırmış. Cekette en önemli şey omuzların oturmasıdır. Her tarafı uygun yapabilirsin. O zaman ensesi kırmaz.
Modayı takip ediyor musunuz?
Tabii. Ben çok araştırırım. Ağabeyimden sanatı öğrendim. Ama sonra geldi o benden öğrendi. Ben İtalyan modeli dikerim. Fransız modeli dikerim. Son çıkan teknikleri incelerim. Görüş önemlidir. Moda derken kesinlikle çizimleri takip etmek gerekir.
Hazır giyimin yaygınlaşması sizin mesleğinizi nasıl etkiledi?
Kötü etkiledi, zaten meslektaş yetişmedi. Zahmetli bir iş olduğu için kalfa da zor bulunuyordu. Mesela dört kişi yetiştirdim ama hepsi farklı yerlere dağıldılar. Ekmeklerini başka yerden kazanıyorlar. Terzilerin işleri de hazır giyimle azaldı. Kıyafet konusunda çok titiz davranan insanlar hâlâ devam ediyor. Onlar hazır giyim tercih etmiyorlar.
Kimler sipariş veriyor?
Arkadaşlarımızın çoğu vefat etti, emekli olanlar oldu. Arkadaşlarımın şimdi ancak çocuklarının düğünleri oluyor, o zaman sipariş veriyorlar. Özel dikim de pahalı bir tercihtir.
Benim bir elbisem konfeksiyonda tamire gitmişti. Siyasetçi Osman Develioğlu görmüş. O terzi ile tanışmak isterim demiş ve dükkâna geldi. Ona çok kıyafet diktim. Defterlerime bakıyorum. En az bir ölçüden sekiz takım diktiğim müşterilerim var. Bürokratlar da tercih ediyor. Eski Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a dikmiştim. Yöneticilere, müdürlere… Aslında iş hayatında takım elbise giymek zorunda olan birçok yöneticiyle çalıştım.
Röportaj yaptığımız sırada dükkâna gelen Terzi Yakup Usta’nın kıdemli müşterisi ve kadim dostu İrfan Korkmaz, Yakup Usta ile tanışmalarını tebessümle anlatıyor:
“Dükkânımın yanında bir kuyumcu vardı. Bir gün geldi ve ‘Kıyafetim nasıl’ diye sordu. ‘Fena değil’ dedim. ‘Beyoğlu’ndan’ dedi. Birkaç gün sonra farklı bir kıyafetle geldi. Ben sordum bu sefer, ‘Bu kıyafeti nerede yaptırdın’ diye. ‘Fatih’te, Yakup Usta’da’ dedi. Çok beğenmiştim. İşte elbise bu dedim. Sonra geldim, hemen beş takım elbise sipariş ettim. O günden beri kıyafetlerimi burada diktiriyorum. Benim 25 takım elbisem var. Bunları kimseye vermeye kıyamıyorum. İşçilikleri o kadar güzel ki.”
Bu sırada söze giren ve arkadaşının bahsettiği kuyumcunun kendi ağabeyinin de terzi olduğuna dikkat çeken Yakup Usta ise “Bir gün dedim ki ‘Ağabeyin orada boş oturuyor, ona neden diktirmiyorsun’. O da bana ‘Aldığım kumaşlar ziyan oluyor. Ben de ona diktirmek isterim ama dikimini beğenmiyorum’ dedi. Sonra istediği ekoseli ceketi diktim. O ceket sayesinde İrfan’la arkadaş olduk, yıllardır ailecek görüşürüz. Yazın Karasu’da ya da Avşa’da, kışın İstanbul’da hep beraberiz” diyerek İrfan Bey ile yollarının kesişmesine neden olan bu hatırasıyla ilgili detayları keyifle anlattı...
Rahmetle anıyoruz... Terzi Yakup KARAER
Terzilik mesleğindeki hikayeniz nasıl başladı?
1944 senesinde İstanbul’da doğdum. İlkokul ve ortaokulu Karasu’da okudum. Sakarya Nehri’ni salla karşıya geçerek 7 kilometre sabah akşam yürüme mesafesinde okula gittim geldim. Orada gideceğimiz bir lise yoktu. Yakın arkadaşım olan Habil Küçük ile İstanbul’da Kuleli Askeri Lisesi’nde sınava girdik. İkimiz de sınavı kazandık. Babam o sıra İzmir’de gemide seferdeydi. Askeri liseye gitmemi istemediği için o okula gidemedim; kaptan olmamı çok istiyordu ama olmadı.
O sırada ağabeyim terzi dükkânı açmıştı. Ben de ağabeyime yardım etmek amacıyla terzilik mesleğine başladım. İlk dükkânı Karasu’da açtı. 1967’ye kadar oradaydık. Ağabeyim askere gidince dükkân bana kaldı ve terzilik yapmaya başladım. Belli öğrendiklerim vardı ama usta değildim. Bir arkadaşım vardı, ona bir ceket dikmiştim. Kendi kendime ne kadar güzel diktim diyordum; bu kadar kısa zamanda güzel yaptığımı düşünüyordum. Aradan 20 sene geçmiş, arkadaşım komiser olmuş; o ceketi gördüm üzerinde. Benim diktiğim ceketi hâlâ giydiği için çok mutlu olmuştum.
Siz ve ağabeyiniz dışında ailenizde terzilik mesleğini yapan var mı?
Ailece terzilik yeteneğimiz var. Ablam ve kız kardeşim de dikiş dikmeyi bilir. Onların da terziliği var. İki kızım var onlar da bu meslekle ilgili bölümlerde çalışıyorlar; biri modelist diğeri stilist.
İstanbul’a ne zaman geri döndünüz?
Askerliğim bittikten sonra İstanbul’a geldik. Balat’ta terzi dükkânı açtık. O zaman küçük bir dükkân bulmak dahi çok zordu. Hava parası vererek açtım o dükkânı. Aynı zamanda usta gemici belgem de olduğu için babama gemide yardım ediyordum. Ağabeyim ve babam arasında joker eleman gibi çalışıyordum. Evlenmiştim, 3 çocuğum vardı. Aldığım parayı babama verirdim. Hürriyetime kavuşmam babam hastalandıktan sonra oldu; evi ben çekip çevirmeye başladım.
Fatih’te terzilik hayatınız nasıl devam etti?
1980’de Balat solcuların kurtarılmış bölgesiydi. Annem bizi dükkâna gönderirken arkamızdan dua ederdi. Okur üfler öyle gönderirdi. Çünkü bizim dükkâna sağcılar da solcular da gelirdi. İki tarafın da önemli isimleri gelir giderdi. Karambole gideriz diye annem endişe ederdi. O civarda çok terzi vardı. Hilmi Sakarya yanı başımızda vuruldu. Çok karışıktı o zamanlar. Sonra babam dedi ki; “Siz biraz Fatih tarafına yakın bir yere dükkânı taşıyın.” 1980’de ihtilal olduktan sonra taşındık, sonra Yavuzselim’e geldik.
Usta bir terzi olmanız ne kadar sürdü?
Aralıksız 20-25 yıl çalıştım, öyle terzi ustası olabildim. Şimdi kalıpla kesip terzilik yapıyorlar. Ben prova alarak yapıyorum. Yani eşyanın tabiatına uygun şeyi dikiyorum. Kadın terziliği de yaptım. Hikmet Mercan kursunu da birincilikle bitirdim. Usta olmak insanın ömrünü alıyor, belli bir süresi yok. Hâlâ öğrenmeye devam ediyorum.
Şimdi tek başıma bir fabrikayım. Bu terziliği öğrenmek için, güzel bir elbise dikebilmek için en az 20 sene çalışıyorsun. Bütün işleri sen yapıyorsun. Konfeksiyon atölyesinde bir kişi sadece fermuar takıyor, diğeri sadece cep yapıyor. Koskoca konfeksiyon üretim yapan bir kurumda birçok kişi birlikte bir tane elbise dikebilir. Ama ben tek başıma hepsini yapabiliyorum. Tabii orada seri üretim var, hızlı olmaları gerekiyor. Bir sanatkâr tek kişilik bir fabrika gibidir benim gözümde.
Her terzinin kendi metotları var mıdır?
Ölçü alırken dikkat edilmesi gereken şeyler var, öncelikle müşterinin isteği çok önemlidir. Müşteriyi iyice dinlerim ne istediğini anlamaya çalışırım. Paçasını, dizini nasıl istiyor, bunları not ederim. Vücudunda nasıl durmasını istiyorsa o şekilde hazırlarım. Eskiden kumaşlar da terzi dükkânlarında satılırdı. Böyle terzilere ‘tüccar terzi’ denirdi. Şimdi müşteri kendi kumaşını beraberinde getiriyor.
Kumaş seçimi ve kıyafet modeli belirlendikten sonra ölçü alıp, kişiye göre kalıp çıkarırım. Standart kalıplar yerine kişinin kendi ölçülerinde çıkardığım kalıpları kullanmayı tercih ederim. Terzilikte önemli olan provadır. Mesela adam hiç kesmesini bilmez, cekete benzeyen bir şey keser. Ondan sonra prova yaparken onu ayarlayabilir. Usta terzi bunu yapabilir. Provadan sonra rigola vardır. O da çok önemli bir aşamadır. Rigola dikiş yapacağın yerlerin çizimlerini yapmak demektir.
İlk diktiğiniz kıyafet neydi?
Çocukluk arkadaşıma diktiğim ceket.
Terzilik mesleğinin dezavantajları nelerdir?
Omurilik yamuluyor, kamburluk oluşuyor. Akşama kadar baş önde çalışınca boyun ve gözler yoruluyor. Dikkat etmek lazım. İnsan kendisine hoyrat davranmamalı. Şimdiye kadar çok büyük sıkıntım olmadı çok şükür.
Fatih kadim bir yerleşim olduğu için dünden bugüne ulaşan zanaatların halen önemli ölçüde yaşadığı bir ilçe. Mesleği sürdüren başka terziler var mı?
Fatih’te çok terzi var. Önceden çok daha fazlaydı. Arkadaşlarımız dükkânlarını kapattı. Ama önceden iş yetiştiremezdik. Herkes kıyafetlerini terzilerde diktirirdi. Ağabeyimle beraber çalışırken bayramlarda çok yoğun olurduk. Herkes arifeden tatil yaparken biz sabahlara kadar iş yetiştirmeye çalışırdık. Bayram öncesinde de herkes sabah işe giderken biz eve uyumaya giderdik. Şimdi o kadar değil tabii.
1980’lerde Fatih’te insanlar nasıl giyiniyorlardı, nasıl bir moda vardı?
İlk zamanlar paçalar 30 santimetre olurdu. İspanyol paça deniyor. Dizlerden dar, paçalar bol bir modeldi. Kumaşın yettiği kadar geniş paça isterlerdi. Mahallede köşeyi ilk paçalar dönerdi. Sonra paçalar daralmaya başladı. 1985 seneleri pileli pantolonlar çıktı. 4-5 pileli pantolon dikmeye başladık. Kadınlara pardösü veya döpiyes dikerdim. Kadın ceketleri çok bol modaydı. Üstlerine oturan modellerden ziyade biraz şimdiki büyük beden görünümlü ceketler gibi diktirirlerdi. Ama neden bu modeller moda oluyor biliyor musun? Çünkü bol kesim modelleri konfeksiyonda yapmak çok kolay. Elbise üstüne oturmadığı zaman hata göstermez. O yüzden kadınlar moda diye erkek ceketlerini giymiş gibi geziyorlar.
Günümüz kıyafet modellerini nasıl buluyorsunuz?
İnsanlar iletişime geçmeden önce ilk kıyafet seçimlerimize göre bizi tanırlar. O yüzden kıyafet önemlidir. İnsanın özen göstermesi gerekir. Şimdiki kıyafetler çok güzel, çok seçenek var. Mesela bazılarına bakıyorum çok zevksiz. Vücut tipine uygun giyinmek önemlidir. Elbise tek başına bir şey ifade etmez. Onu taşıyan kişiye ve vücut proporsiyonuna uygun olmalıdır. Geçenlerde dikkatimi çekti, bir TV spikerinin ceketi üzerine tam oturmuyordu. Koltuğa oturduğu zaman enseden ceket bozuluyordu. Ama son günlerde baktım giydiği ceketler güzel olmuş, sanırım terzide provalı yaptırmış. Cekette en önemli şey omuzların oturmasıdır. Her tarafı uygun yapabilirsin. O zaman ensesi kırmaz.
Modayı takip ediyor musunuz?
Tabii. Ben çok araştırırım. Ağabeyimden sanatı öğrendim. Ama sonra geldi o benden öğrendi. Ben İtalyan modeli dikerim. Fransız modeli dikerim. Son çıkan teknikleri incelerim. Görüş önemlidir. Moda derken kesinlikle çizimleri takip etmek gerekir.
Hazır giyimin yaygınlaşması sizin mesleğinizi nasıl etkiledi?
Kötü etkiledi, zaten meslektaş yetişmedi. Zahmetli bir iş olduğu için kalfa da zor bulunuyordu. Mesela dört kişi yetiştirdim ama hepsi farklı yerlere dağıldılar. Ekmeklerini başka yerden kazanıyorlar. Terzilerin işleri de hazır giyimle azaldı. Kıyafet konusunda çok titiz davranan insanlar hâlâ devam ediyor. Onlar hazır giyim tercih etmiyorlar.
Kimler sipariş veriyor?
Arkadaşlarımızın çoğu vefat etti, emekli olanlar oldu. Arkadaşlarımın şimdi ancak çocuklarının düğünleri oluyor, o zaman sipariş veriyorlar. Özel dikim de pahalı bir tercihtir.
Benim bir elbisem konfeksiyonda tamire gitmişti. Siyasetçi Osman Develioğlu görmüş. O terzi ile tanışmak isterim demiş ve dükkâna geldi. Ona çok kıyafet diktim. Defterlerime bakıyorum. En az bir ölçüden sekiz takım diktiğim müşterilerim var. Bürokratlar da tercih ediyor. Eski Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a dikmiştim. Yöneticilere, müdürlere… Aslında iş hayatında takım elbise giymek zorunda olan birçok yöneticiyle çalıştım.
Röportaj yaptığımız sırada dükkâna gelen Terzi Yakup Usta’nın kıdemli müşterisi ve kadim dostu İrfan Korkmaz, Yakup Usta ile tanışmalarını tebessümle anlatıyor:
“Dükkânımın yanında bir kuyumcu vardı. Bir gün geldi ve ‘Kıyafetim nasıl’ diye sordu. ‘Fena değil’ dedim. ‘Beyoğlu’ndan’ dedi. Birkaç gün sonra farklı bir kıyafetle geldi. Ben sordum bu sefer, ‘Bu kıyafeti nerede yaptırdın’ diye. ‘Fatih’te, Yakup Usta’da’ dedi. Çok beğenmiştim. İşte elbise bu dedim. Sonra geldim, hemen beş takım elbise sipariş ettim. O günden beri kıyafetlerimi burada diktiriyorum. Benim 25 takım elbisem var. Bunları kimseye vermeye kıyamıyorum. İşçilikleri o kadar güzel ki.”
Bu sırada söze giren ve arkadaşının bahsettiği kuyumcunun kendi ağabeyinin de terzi olduğuna dikkat çeken Yakup Usta ise “Bir gün dedim ki ‘Ağabeyin orada boş oturuyor, ona neden diktirmiyorsun’. O da bana ‘Aldığım kumaşlar ziyan oluyor. Ben de ona diktirmek isterim ama dikimini beğenmiyorum’ dedi. Sonra istediği ekoseli ceketi diktim. O ceket sayesinde İrfan’la arkadaş olduk, yıllardır ailecek görüşürüz. Yazın Karasu’da ya da Avşa’da, kışın İstanbul’da hep beraberiz” diyerek İrfan Bey ile yollarının kesişmesine neden olan bu hatırasıyla ilgili detayları keyifle anlattı...
Bağlantılar
Mezarlık bilgileri
Anı Defteri
Anını yaz Yunus Bahri KARAER
2 ay önce
Ne vakit ki acının bir ucu size dokunduğunda anlarsınız.., böyle demişti, Amine annemiz vefat etmeden evvel Ebva köyünde Efendimiz Aleyhisselatu Vesselam'a «Biz Babamla bir daha karşılaşamayacağız değil mi Anne?» diye soruyordu ona...
Dedi ki Amine Annemiz, Oğlum Muhammed;
- Her başlayan biter
- Her gelen gider
- Her yeni eskir
- Her taze bayatlar
- Her güzel çirkinleşir
- Her yaşayan ölür
"Ezeli ve Ebedi olan sadece Allah tir."
Yolun bundan sonrasını sensiz yürüyeceğiz Baba... 12.01.2024
Allah'ım Babamızın bizi çokça sevindirdiği gibi sende onu sevindir..
Allah'ım Babamızın küçükken bize merhamet ettiği gibi sende ona merhamet et...
Allah'ım onu kitabi (Amel Defteri) sağ eline verilenlerden eyle. Onun hesabını kolaylaştır. Sevap tartılarını ağır bastır. Sırat köprüsünde ayağını sabit kil.
Amin !
Atilla öztürk
2 ay önce
Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun
Anını Yaz
Siz de bir rozet sahibi olun.
Bu rozet size mi ait? Düzenlemek için giriş yapın.